İzlandaca içindeki forstöðumaður ne anlama geliyor?

İzlandaca'deki forstöðumaður kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte forstöðumaður'ün İzlandaca'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İzlandaca içindeki forstöðumaður kelimesi yönetici, müdür, menajer, şef, yönetmen anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

forstöðumaður kelimesinin anlamı

yönetici

(director)

müdür

(director)

menajer

(manager)

şef

(manager)

yönetmen

(director)

Daha fazla örneğe bakın

Forstöðumaður íþróttamála borgar einnar skrifaði: „Þið verðskuldið mikið hrós fyrir friðsama framkomu ykkar.
Belediyeye ait bir stadyumun müdürü şunları yazdı: “Barışçıl davranışınız en yüksek övgüye layıktır.
Þegar hann varð forstöðumaður Trinity-háskólans í Dyflinni hvatti hann stúdenta til að tala írsku og sömuleiðis eftir að hann var skipaður biskup í Kilmore.
O Dublin’deki Trinity College Üniversitesi’nin rektörü, daha sonra da Kilmore piskoposu oldu ve öğrencilerini İrlanda dilini kullanmaya teşvik etti.
Fyrrum forstöðumaður hins virta British Museum í Lundúnum, Sir Frederic Kenyon, skrifaði: „Þær niðurstöður, sem nú þegar liggja fyrir, staðfesta það sem trúin gefur í skyn, sem sé að Biblíunni sé einungis hagur í að þekking manna aukist.“
British Museum’un eski müdürlerinden olan Sir Frederic Kenyon şunları yazdı: “Şimdi elde edilen sonuçlar, imanın öne sürdüğü şeyi doğrular, yani Mukaddes Kitap, bilginin çoğalmasından ancak kazançlı çıkabilir.”
„Blóð er jafn mikilvægt fyrir heilbrigðisþjónustuna og olía er fyrir samgöngukerfið.“ — Arthur Caplan, forstöðumaður lífsiðfræðistofnunar Pennsylvaníu-háskóla.
“Petrol ulaşım için ne kadar önemliyse, kan da sağlık için o kadar önemlidir” (Arthur Caplan, Pennsylvania Üniversitesi biyoetik merkezi müdürü).
Maurice Chehab, fyrrverandi forstöðumaður fornminjadeildar Þjóðminjasafnsins í Beirút í Líbanon, segir: „Frá níundu öld f.o.t. fram á þá sjöttu var Týrus álíka mikilvæg borg og Lundúnir voru í byrjun tuttugustu aldar.“
Lübnan’daki, Beyrut National Museum’un eskiçağ tarihi bölümü eski başkanı Maurice Chehab şunları dedi: “Sur MÖ dokuzuncu yüzyıldan altıncı yüzyıla değin, Londra’nın yirminci yüzyılın başında sahip olduğu öneme sahipti.”
Dóttir Jaírusar. Jaírus, forstöðumaður samkundunnar, sárbændi Jesú um að hjálpa veikri dóttur sinni.
Yairus’un kızı Bir havra yöneticisi olan Yairus, hasta kızını iyileştirmesi için İsa’ya yalvardı.
Einum manni er mikið í mun að hitta Jesú, en það er Jaírus, forstöðumaður samkundunnar.
İsa’yı görmek için çırpınanlardan biri, havra reisi Yairus’tu.
Forstöðumaður Ljósmyndun George Anton
Görüntü Yönetmeni George Anton
Forstöðumaður tónleikasalarins sagði: „Það sem maður heyrir hér er venjulegt rapp — hið sama og krakkarnir kaupa í búðunum.“
Konser salonunun direktörü şunları dedi: “Burada dinlemekte olduğunuz, dükkânlardan satın alınan müzikten farklı olmayan, normal bir rap müziğidir.”
Brian McClelland, sem er forstöðumaður blóðgjafarþjónustu Edinborgar og suðausturhluta Skotlands, biður lækna þar af leiðandi að „muna að blóðgjöf er líffæraflutningur og er því ekki léttvæg ákvörðun“.
Edinburgh ve İskoçya Kan Nakli Servisi müdürü Brian McClelland, doktorlardan “kan naklinin, bir organ nakli olduğunu ve dolayısıyla önemsiz bir karar olmadığını hatırlamalarını” istiyor.
Adolfo Roitman er forstöðumaður Bókarhofsins við Ísraelska safnið og gæslumaður Dauðahafshandritanna. Hann segir um gildi þessa bókrollubrots: „Handritið Söngurinn við hafið sýnir fram á hve tryggilega og nákvæmlega Masoretatexti Biblíunnar var varðveittur í aldanna rás.
İsrail Müzesi’nde Tevrat Bölümü’nün şefi olan ve Lût Gölü Rulolarından sorumlu olan Adolfo Roitman, bu rulo fragmanının önemi hakkında şöyle diyor: “Denizin Şarkısı elyazması, Masoretik Kutsal Kitabın yüzyıllar boyunca nasıl inanılmaz bir vefayla aktarıldığını gösteriyor.
„Áður fyrr voru afbrot unglinga yfirleitt til komin af peningaskorti,“ segir Adisai Ahapanun, forstöðumaður Muhita-þjálfunarskólans.
Muhita Islahevi’nin müdürü Adisai Ahapanun şöyle diyor: “Geçmişte, 20 yaşın altındakilerin işlediği suçlar çoğunlukla parasızlıktan kaynaklanırdı.
Forstöðumaður mótsstaðar sagði: „Eftir að hafa fylgst með mótunum ykkar höfum við sagt öðrum trúflokkum, sem vilja leigja húsnæðið, að koma og sjá hvernig Vottar Jehóva halda mót þar sem fyrirkomulag þeirra er fullkomið.“
Bölge ibadetinin yapıldığı bir tesisin idarecisi şöyle dedi: “Sizin bölge ibadetlerinizi örnek göstererek, tesisimizi kiralamak isteyen diğer dinsel gruplara, Yehova’nın Şahitlerinin ibadetlerini dört dörtlük bir düzenlemeyle nasıl yaptıklarını gelip izlemelerini tavsiye ettik.”
Sir Frederic Kenyon, forstöðumaður Breska þjóðminjasafnsins um árabil, gat þess vegna fullyrt: „Það verður ekki staðhæft um of að efnislega er texti Biblíunnar öruggur . . .
Uzun süre British Museum’un müdürlüğünü yapmış Sir Frederic Kenyon bu nedenle şunları diyebildi: “Mukaddes Kitap metninin esasen doğrulanmış olduğunu kuvvetle belirtmeden geçemeyiz. . . . .
Forstöðumaður sýningarsvæðis í Simbabve, þar sem Vottar Jehóva héldu mót, sagði: „Ég sé votta tína upp pappírsrusl og þrífa salerni.
Zimbabve’de, Yehova’nın Şahitlerinin bölge ibadetleri için kullandığı bir tesisin müdürü şöyle dedi: “Bazı Şahitlerin kâğıtları topladığını ve tuvaletleri temizlediğini görüyorum.
Wolfgang Scheel, forstöðumaður Pólitískrar fræðslumiðstöðvar í Neðra-Saxlandi, sagði við það tækifæri: „Það er söguleg staðreynd en vandræðaleg að vottar Jehóva höfnuðu þjóðernissósíalismanum af miklu meiri festu en hinar kristnu kirkjur. . . .
Wolfgang Scheel şunu itiraf etti: “Tarihin utandırıcı gerçeklerinden biri, Yehova’nın Şahitlerinin Nasyonal Sosyalizmi, Hıristiyan kiliselerinden daha büyük bir kararlılıkla reddetmiş olmasıdır. . . . .
17 Lögreglan var að búa sig undir að rýma salinn með valdi. Þá kom forstöðumaður kirkjunnar til eins af öldungunum og spurði: „Eruð þið með eitthvað sérstakt á dagskrá í kvöld?“
17 Polis zor kullanarak salonu boşaltmaya hazırlanırken, kilise başkanı ihtiyarlardan birine gelip “Bu akşam özel bir şey mi planlamıştınız?”
Fyrrverandi forstöðumaður neyðarhjálpar við hungraða í Eþíópíu sagði: „Svo virðist sem hungursneyðin nái til fimm milljóna manna núna og við vitum ekki hve alvarleg hún getur orðið.“
Etiyopya’daki açlığa yardım kampanyası eski başkanı şöyle dedi: “Şu anda yaklaşık beş milyon kişinin açlıktan etkilendiği anlaşılıyor ve durumun daha ne kadar kötüleşeceğini bilmiyoruz.”
Eins og hjá þessari ekkju greip um sig ofsagleði þegar Jesús kom á heimili Jaírusar sem var forstöðumaður í samkunduhúsi Gyðinga.
Bu dul kadının olayında olduğu gibi, İsa, bir Yahudi havra reisi olan Yairus’un evini ziyaret ettiği zaman da büyük bir sevinç oldu.
7 Hér er þjónninn kallaður ráðsmaður en það er þýðing á grísku orði sem merkir „forstöðumaður heimilis eða eignar“.
7 Hizmetkâr bu ayette kâhya olarak adlandırılıyor. Kâhya sözcüğü “ev halkını ya da mülkü idare eden” anlamındaki Yunanca bir terimden tercüme edilmiştir.
Bróðir hennar, Seth Klein, er forstöðumaður bresk-kólumbískrar skrifstofu hugveitunnar Canadian Centre for Policy Alternatives.
Erkek kardeşi Seth, CCPA (Canadian Centre for Policy Alternatives)'nın British Columbia ofisinde yöneticidir.
„Sé maður einn á báti með vandamálum sínum virðast þau yfirleitt miklu alvarlegri en þau eru og óleysanleg,“ segir Béla Buda, forstöðumaður Heilbrigðisstofnunar Ungverjalands sem fyrr er getið.
Daha önce de sözü edilen Macar sağlık yetkilisi Béla Buda şöyle diyor: “Bir kişi sorunuyla baş başa kalırsa, genelde bunu kendi boyunu kat kat aşan, çözümsüz bir sorun olarak görür.”
“ Béla Buda, sem er forstöðumaður Heilbrigðisstofnunar Ungverjalands, bendir á að Ungverjum sé allt of gjarnt að fyrirfara sér nánast að tilefnislausu.
Macaristan Ulusal Sağlık Enstitüsü müdürü Béla Buda, Macarların neredeyse akla gelecek her nedenle hiç tereddüt etmeden intihar ettiklerine dikkat çekti.
„Áhugasamir kaupendur stungu hendinni einfaldlega ofan í kassann og völdu stærsta stykkið með mesta textanum,“ segir Charles Horton, forstöðumaður þeirrar deildar Chester Beatty bókasafnsins þar sem vestrænar bækur eru varðveittar.
Chester Beatty Kütüphanesinin Batı Koleksiyonları bölümünün müdürü Charles Horton, “onları satın almak isteyenler kutuya ellerini sokuyor ve üzerinde en fazla yazı bulunan en büyük parçayı çekip alıyorlardı” diyor.
Harold Varmus, forstöðumaður Bandarísku heilbrigðisstofnunarinnar (NIH) bað fjórtán mikils metna vísindamenn að fara yfir stöðuna.
Ulusal Sağlık Enstitülerinin (NIH) başkanı Harold Varmus on dört tanınmış bilim adamından bu konuyu gözden geçirmelerini rica etti.

İzlandaca öğrenelim

Artık forstöðumaður'ün İzlandaca içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İzlandaca içinde arayabilirsiniz.

İzlandaca hakkında bilginiz var mı

İzlandaca bir Cermen dilidir ve İzlanda'nın resmi dilidir. Germen dil grubunun Kuzey Germen şubesine ait bir Hint-Avrupa dilidir. İzlandaca konuşanların çoğunluğu İzlanda'da yaşıyor, yaklaşık 320.000. Danimarka'da 8.000'den fazla yerli İzlandalı konuşmacı yaşıyor. Dil ayrıca Amerika Birleşik Devletleri'nde yaklaşık 5.000 kişi ve Kanada'da 1.400'den fazla kişi tarafından konuşulmaktadır. İzlanda nüfusunun %97'si İzlandaca'yı ana dili olarak görse de, İzlanda dışındaki topluluklarda, özellikle Kanada'da konuşanların sayısı azalmaktadır.